Gerçek demokrasi güçler ayrılığıdır. Yani yasama, yürütme, ve yargının birbirlerinin alanına müdahale etmemesidir. Güçler ayrılığının temeli yargının bağımsız olmasıdır. Bu nedenle yargı salonlarında yani mahkemelerde, “adalet mülkün temelidir” denilir. Mülk deyimi özel mülkiyet demek değildir. Mülk deyimi Osmanlıca da devlet anlamına gelir. Yani devletin temeli adalettir demektir. Hazreti Aliye devletin dini nedir sorduklarında “devletin dini adalettir” demiştir. Bu nedenle bizden önceki nesiller büyükler dinsiz devlet yaşar ama adaletsiz devlet yaşamaz demişlerdir. Aman ha aman yargıya müdahale etmeyelim. Tarafsız adil yargıya karışmayalım. Yargıya emir veren yargıyı baskı altına alan bir yönetim meşru olmaz. Demokratik devletlerin yapı taşları temelli diyebileceğimiz bu üç yapının belki en önemlisi yargıdır ve yargının bağımsızlığıdır. Yargıya gücü elinde tutan siyasi iktidarın baskı yapmaması tarafsız, adil karar vermesidir. Şimdi ki Dünya sistemlerinin en iyisi gerçek demokrasi ilkeleridir dememiz mümkündür. İnsanlık tarihi çağlar boyunca kralların şahların, padişahların, tek adamların yönetiminde çoğu kez zulüm görerek yaşadılar. Ancak eski Yunanistan’da Sokrat, Platon, Aristo gibi düşünürler demokrasinin temelini attılar diyebiliriz. İslam dinin insan hakları Evrensel ilkelleri olan 47 maddelik Medine sözleşmesi Hazreti Muhammed öncülüğünde Müslümanlar, Yahudiler, ve Müşrikler arasında Medine’de imzalandı. Peygamberimiz bu anlaşmadan önce her türlü haksızlığın olduğu Mekke’de bir nevi bir insan hakları kuruluşu olan hil fudül denilen örgütün üyesiydi. Bu kuruluş haksızlık yapanlara karşı herhangi bir çıkar gütmeden ahlak ve insanlık adına mücadele ediyordu. Peygamberimiz ve dört halifeden sonra Emeviler döneminde Her ne kadar İspanya alınmış orada Endülüs devleti kurulmuş olsa da asıl teknikte ve bilimde gelişme Abasiler döneminde olmuştur. O
dönemin önemli aydınlanmacı bilginleri İbni Rüşt, İbni Sina, ibni Farabi, İbni Haldun gibi bilim insanlarının dönemlerinde İslam alemi insan haklarında demokraside hak hukukta teknik ve bilimde önemli mesafeler kat etmişlerdir. Antik Yunanistan dönemi filozofların eserleri Bağdat’a getirilmiş Arapçaya çevrilmiştir. Bu şekilde bilim ve teknikte ilerleme gelişme katlanarak büyümüştür. Ancak Gazali gibi alimler döneminde bu yoldan ayrılmışlar. Dünya değil ahret inancına önem verilmiştir. Bundan sonra ilk üniversiteyi Harran’da kuran İslam alemi Maddi teknik yönden gerilemeye başladı. Batı alemi Avrupa ise sesiz derinden giden bir şekilde 1215 de Avrupa aristokrasisine İngiltere’de kral John döneminde hak hukuk tanımayan kralın tek adamcı keyfi idaresine İngiliz halkı son vererek halkın lehine kralın keyfi kararlarını kısıtlayan 63 maddelik Magna Carta (büyük ferman) anlaşması kral John tarafından imzalandı. Bu anlaşmanın en dikkat çeken 39. Maddesi der ki “ Özgür hiç kimse benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak. Hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacaktır.” Bu hükmü kabul etmekle Kral John tebasını vatandaş olarak kabul edip onlara haklarını vermek zorunda kalmıştır. Bu anlaşma modern demokrasinin deyim yerindeyse ilk yapı taşları idi. Bundan sonraki süreçte orta çağda Avrupa’da Rönesans yeniden doğuş kendine gelme hareketi başlamış. Sonra Reform hareketi bunu izlemiştir. Sonuçta böylesi tarihsel süreçte konumuzla ilgili Berlin’de hakimler var tarihi hukuk anekdotuna gelmiş olalım. Alman kralı ikinci Frederick 1750 yılında bir saray yapmak için ağaçlık güzel bir bölgeyi beğenir. Ancak oranın yanında eski bir değirmen bulunmaktadır. Değirmenin yıkılması yapılacak saraya katılması gerekiyordu. Bu nedenle kralın adamları gider durumu yaşlı değirmenciye anlatır. Değirmenin kendilerine satılmasını isterler. Değirmenci bunu kabul etmez. Kralın adamları giderler durumu krala anlatırlar. Kral adamlarına değirmenciyi yanına getirmesini söyler. Değirmenci kralın yanına gelir. Kral saray yapımı için değirmeni değerinden fazla bir fiyatla almak istediğini değirmenciye söyler. Değirmenci krala değirmeni satmayacağını belirtir. Kral sinirlenir değirmenciye sen benim Almanya kralı olduğumu bilmiyor musun? der. Değirmenci senin kral olduğunu biliyorum ama ben de bu değirmenin ve arazinin sahibi Sans Souci’yim yanıtını verir. Kral “o halde benim kim olduğumu biliyorsun, o halde zorla alabileceğimi de biliyor olmalısın. Bakalım o zaman ne yapacaksın? Benim binlerce askerim var senin kimin var?”der. Değirmenci tarihe geçecek şu sözü söyler. “Berlin’de hakimler var. Ben de onlara güveniyorum.” Kral bu cevap üzerine şu ünlü sözü söyler. “Hiçbir güç hiçbir iktidar , kral dahi olsa adaletten üstün değildir.” Kral ikinci Friedrich bu yel değirmeninin Almanya kralığı devam ettikçe korunmasını ister ve onun daha altında olan tepeye sarayını diker ve adını da “Sans Souci sarayı” koyar. Değerli okurlar bu tarihi meseleyi hatırlamam ve yazmam 104 amiralin serbest bırakılmaları nedeniyle olmuştur. Bu generallerin görüşüne katılır, katılmayız ama sonuçta bu emekli insanlar görüşlerini söylemişler. Anayasamızın 26. Maddesi herkes barışçıl bir şekilde görüşlerini ifade edebilir der. Bundan dolayı içimden gelerek Ankara’da hakimler var demek istiyorum.